Bitmeyen Yeşil Yol

‘Yoruldum patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum.Yanımda hiç arkadaş olmamasından yoruldum. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün hisettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var. Sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlayabiliyor musun?’

Haksız yere elektirikli sandalyeye giden siyahi bir devin ağzından ‘Yeşil Yol’ filminde çıkan bu sözler göz pınarlarımızı kurutmaya and içiyordu. ‘Ben filmlerden etkilenmem, ağlamam’ diyen nicelerini aniden mutfağa su içmeye ya da tuvalete gönderen bu dev kimdi acaba?

Stephen King’in ‘Green Mile’ adlı kitabını yazarken esinlendiği ve daha sonra sinemaya uyarlanan bu gerçek hikaye içinde ciddi bir trajediyi barındırmaktadır. King’in romanında ironik şekilde yarattığı bu dev karakterin aslında siyahi minik bir erkek çocuğu olduğunu öğrendiğimde filmin yarattığı hüzün katlanarak artmıştı. Gerçek, gerçekten de acıydı. 14 yaşında 40 kg ağırlığında siyahi bir ergen hatta çocuk. Ne derseniz deyin ortada doğru düzgün bir delil olmamasına ve bulunan delilin yaklaşık 20 kg ağırlığı nedeniyle kendisi tarafından kullanılmasının imkansızlığına rağmen 7 ve 12 yaşlarında iki küçük kızın ölümüne sebebiyet vermekle suçlanıyordu. Bir gün içinde seçilen ve tüm üyeleri beyaz olan jüri  karşısında 1944 yılında görülen tek celselik davası sadece 2,5 saat sürüyor ve jüri 10 dk içinde kararını veriyordu. Yetişkinler için tasarlanmış elektirikli sandalyenin başlığına çocuğun boyu yetişemediği için imdada İncil yetişiyor ve çocuğun altına konarak yükseltici görevi görüyordu. Amerika’nın hâlen en genç idam mahkumu olan George Stinney’in davası ailesinin isteği üzerine idam edilişinden 70 yıl sonra yeniden görülürken mahkemenin verdiği nihai karar kan donduruyordu: ‘SUÇSUZ’…

Yaklaşık 1 hafta önce ırkçı bir Amerikan polisinin dizleri altında can veren kibar dev lakaplı George Floyd’un kurşun kadar ağır son sözleri ‘Mama, I can’t breathe’ milyonların ağzında bir çığlığa dönüşürken durup düşünmemiz şeylerin en önemlisi adalet galiba. Adalet, haklı olanı güçlü kılmak yerine güçlü olanı haklı kılan, altta kalanın canı çıksın mottosuyla adamını kayıran, yanlış olana, hukuksuz olana aman koltuğum diyerek ses çıkarmayan, çıkaranı da kara listeye alan, dili, dini, rengi, mezhebi nedeniyle hor görülen, aşağılananların dünyasında bir gün hepimize gerekeceğini düşündüğümüz bir kurgudan mı ibaret yoksa ?

Kurgudan kitaba, kitaptan insana, insandan topluma, toplumdan kurguya…

Söyleyin lütfen bu nasıl bir yanılsama?

Uzm.Dr. Erman ŞENTÜRK