…En Güzel Ben Sevdim

Eflatun şarkısında “Seni en çok ben mi sevdim bilmem ama en güzel ben sevdim” diyerek aslında en çok, en yoğun sevmenin değil sevmenin kalitesinin, duygusunun, derinliğinin, güzelliğinin vurgusunu yaparken insanı da düşündürmüyor değil. Çok sevmek ne demek? Ölçülebilir mi, tartılabilir bir şey mi sevgi?

Çağımızda maddi kaygılar, lüks yaşam arzusu vb. nedenlerle tüketilen “çok sevgilerin” aslında ne kadar güzel olmadıkları” doğru değil mi?  Bakıp bir anda âşık olmak, vurulmak, deli divane olmak, o klişe “biz gözlerimizle anlaşıyoruz” cümlesi, yine “her şeyimiz aynı, aynı şeylerden zevk alıyor aynı şeylerden nefret ediyoruz” söylemleri aslında sevginin bu kadar da kolay tanımlanabilecek “çok bir şey” olmadığını gösteriyor bizlere.

Büyük bir heyecan ve tutkuyla başlayan ve süreç başlangıcında o klişe cümlelerle devam eden ilişki bir süre sonra sıkılma, bunalma, darlanma hatta çatışmalarla gündeme geliyor.  Düşünsenize, başlangıçta hep aynı şeyleri düşünen, aynı şeylerden zevk alan bir çift… Bir süre sonra insanın her gün aynada kendi aksiyle konuşması gibi bir durum oluşturmuyor mu?  Hiçbir farklılık, hiçbir yenilik, hiçbir renk, hiçbir heyecan yok… Her şey aynı, birlikte yaşanan bir yalnızlık ve başlangıçtaki o renklilik yerini gri bir renge bırakıyor hatta kararabiliyor. “Buraya gidelim mi? Olur, Şunu yapalım mı? Olur”.  İnsanın tek başına yaşaması gibi bir şey bu.  Oysa ilişkiyi ayakta tutan farklılıklar, farklılıklarımızdaki renk ve heyecanlar, bunlara bağlı ufak çatışmalar, belki de kısa süreli darılmalar sonrası barışmalar…

Monotonluktan ve yalnızlıktan çıkabilmenin bir yolu da farklı fikirler ve önerilerle karşılaşabilmek değil mi?  En azından farklılıkların tartışılıyor olabilmesi bile renk katmıyor mu hayatımıza, ilişkilerimize? İşte ilişkide karşımızdaki kişinin farklılıklarına saygı duymak ve en azından uyum sağlamaya çalışmak da sevgiyi ayakta tutuyor.  İşte o zaman insan “ÇOK SEVMİYOR” ama “GÜZEL SEVİYOR”!!!

Prof. Dr. Behcet Coşar