Müzik, Psikiyatri ve Beyin

Yaygın inanışa göre yaşamın erken dönemlerinde müzik dinletilen çocukların beyin yapılarında artış olmaktadır.  Ancak yayınlara bakıldığında beyin boyutu ve müzik arasındaki ilişkiyi inceleyen çok az çalışmanın olduğu ve bunların da erişkin bireyler üzerinde yapıldığı görülmektedir.  Sonuçlar müzisyenlerde belirli beyin bölgelerinin genişlediğini göstermektedir.  Her ne kadar da beyinin belirli bölgelerinin boyutlarındaki rölatif artış artmış fonksiyon ve competence’i düşündürmekteyse de bazı bireylerde fonksiyon ve yetenek gelişiminin ve devamlılığının beyin yapılarında herhangi bir değişiklik olmaksızın da var olduğunu göstermektedir.  Bu nedenle iyi bir müzisyen olabilmek için beyinin belirli bölgelerinde boyut artışının olması gerektiği şeklinde bir sav destek görmemektedir.

19. yüzyılda beyinin belirli bölgelerindeki boyut artışı ile yetenekler arasındaki ilişkiler konusunda birçok düşünce ve araştırma olduğu bildirilmektedir. Örneğin; ressamların görsel sistemlerinin diğer bireylerden daha fazla gelişmiş olması gerektiği ya da müzisyenlerin işitme sistemlerinin daha fazla incelenmesi gerektiği şeklinde görüşler yoğundu. 19 yüzyıl ve daha sık olmak üzere de 20. yüzyılda ise bu konudaki postmortem beyin incelemeleri yoğunlaştırılmıştır.  Çalışma sonuçları kesin olmayıp bu konuda yeterli bir veri elde edilememiştir.

Ancak bu verilere karşın bölgesel beyin boyutu, müzik deneyimi ve davranışsal durumlar arasındaki olası ilişki hala güncelliğini korumaktadır.  MRI gibi gelişmiş beyin görüntüleme tekniklerinin varlığı bu incelemeleri kolaylaştırmaktadır.

Çocuklarla yapılan çalışmalar beyin boyutu ve müzik arasında nasıl bir ilişki göstermiştir? 

1999 ilkbaharına kadar müzikle büyüyen çocuklarda beyin yapılarının boyutları konusunda yayınlanmış herhangi bir çalışma bulunmamaktadır.  Öte yandan, müzisyenlerle müzisyen olmayan bireylerin beyin bölgelerinin boyutlarının karşılaştırılmasında MRI kullanılmış çalışmalar mevcuttur.  1995 yılında, Schlaug ve arkadaşları profesyonel müzsiyenlerin beyin boyutlarını aynı yaş ve cinsiyette olan müzisyen olmayan bireylerin beyin boyutları ile karşılaştırmışlardır.  Bu çalışmada özellikle serebral korteksin işitsel bölgesi olan “planum temporale (PT)” üzerinde yoğunlaşılmıştır.  Çalışmanın sonucuna göre iki grup arasında farklılık olduğu saptanmıştır: müzisyenlerde müzisyen olmayanlara göre sol hemisferdeki PT’nin sağ hemisfere göre daha büyük olduğu saptanmıştır.  Müzisyenler kendi aralarında değerlendirildiğinde ise bu durumun sadece notaları tam olarak seslendirebilenlerde geçerli olduğu saptanmıştır.  Burada unutulmaması gereken şey iyi bir müzik yeteneğine sahip olmak için notaların tam ve eksiksiz olarak seslendirilmesinin gerekmediği ve bu yeteneğe sahip kişilerin diğerlerine göre daha başarısız olduğunu göstermediğidir.

Son zamanlarda yapılan başka bir çalışmada ise müzisyenlerde müzisyen olmayanlara göre piyano tonlarına responsiv (duyarlı) olan işitsel korteksin boyutunun müzik dışı tonlara responsiv olan kısımdan daha geniş olduğu bildirilmektedir.  Yine aynı çalışmada boyut artışının müziğe başlama yaşıyla korelasyon gösterdiği; daha genç yaşlarda müzikle uğraşmaya başlayanlarda daha geniş olduğu saptanmıştır.  Notaları tam olarak seslendirebilme yeteneğinin de bu konuda yine etkin olmadığı bildirilmiştir.

Müzikte işitsel duyunun önemi büyüktür ancak birçok müzisyen dokunma duyularını da yoğun bir şekilde kullanmaktadır.  Örneğin; telli saz sanatçıları sol el parmaklarını yoğun, karışık ve anlaşılması zor bir şekilde kullanırlar.  Bu kişilerin sağ el parmak hareketlerine gereksinimleri daha azdır.  Buradan yola çıkılarak parmaklardan duyusal input alan serebral korteks bölgeleri incelenmiştir.  Bu çalışmada sağ ve sol el parmaklarının taktil stimulusuna beyin hücrelerinin yanıt vermesi sonucu ortaya çıkan küçük manyetik alan değişikliklerinin ölçülmesi ile bu bölgelerin rölatif boyutları hesaplanmıştır.  Araştırıcılar yaylı saz çalanların sol el parmaklarının uyarımına korteks cevabının kontrol grubundan daha büyük olduğunu saptamışlardır.  Öte yandan müzisyenler ve kontrol grubu arasında sağ el stimülasyonuna yanıt açısında bir fark saptanmaması belki de olayın yaylı saz sanatçılarında sol elin daha karmaşık bir şekilde kullanılıyor olmasına bağlanmıştır.  İlginç olan bulgu ise sol el kortikal alanındaki artış miktarının müzikle uğraşmaya başlama yaşı ile ilişkili bulunmasıydı.  5 yaş civarında müziğe başlayanlarda en büyük olarak saptanırken, ergenlik döneminde müziğe başlayanlarda daha düşük olarak bulunmuştur.

Parmakların yoğun kullanımı sadece dokunma duyusuyla ilişkili olmayıp her iki elin hareketlerinin koordinasyonunu ve kontrolünü de gerektirmektedir.  Buradan yola çıkarak sağ ve sol hemisferleri birbirine bağlayan corpus callosum incelenmeye başlanmıştır.  Corpus callosum beyinin bilgi üst yolu, bir tür internet ulaşımı olarak değerlendirilirse, sağ ve sol el ve kolların koordinasyonu için her iki hemisferin sürekli iletişim halinde olması gerektiği sonucuna varılabilir.  Beyinin her iki bölgesi arasındaki enformasyon trafiği ne kadar yoğunda ihtiyaç duyulan konneksiyon miktarının da daha fazla olması gerektiği düşüncesinden yola çıkarak korpus kallosum boyutlarının ölçülmesi için MRG yöntemi kullanılmıştır.  Bu çalışmada müzisyenler (piano ve telli saz çalabilen ancak piyanoya da yatkınlığı olanlar) ve kontrol grubu ele alınmıştır.  Sonuçta müzisyenlerde sağ ve sol hemisferlerin motor merkezleri arasında bilgi taşıyan korpus kallosum bölgelerinin daha büyük olduğu saptanmıştır.  En büyük fark da müziğe 7 yaştan önce başlayanlarda görülmüştür.  Bu çalışma da müziğe erken yaşlarda başlamayla beyin yapılarının rölatif boyutları arasındaki olası ilişkinin bir başka örneğidir.

Beyinin motor koordinasyonla ilgili önemli bir kısmı da serebellumdur.  Son yıllarda yapılan bir çalışmada serebellum volümü ölçülerek geriye kalan beyin bölgeleriyle karşılaştırılmıştır.  Her ne kadar da müzisyenlerle kontrol grubu arasında beyin hacmi açısından herhangi önemli bir fark saptanamamışsa da müzisyenlerde serebellumun kontrol grubuna oranla daha büyük olduğu saptanmıştır.  Bu çalışmada müziğe başlama yaşı bir parametre olarak ele alınmamıştır.

Sonuç

Müziğe ne kadar erken yaşta başlanırsa, beyinin belli bölgelerindeki gelişim ve büyüme o kadara fazla olmaktadır (Ruh Sağlığı). Ancak sonuçların nasıl bir genelleme ile değerlendirilmesi konusunda bir fikir birliği yoktur.  Erken çocukluk döneminde müzikle iç içe büyüyen ve müzikle uğraşmaya başlayan çocuklarla yapılacak olan çalışmalar, beyin ve müzik arasındaki ilişki konusunda daha net bilgiler sağlanmasına yol açacaktır.  Yine yapılan çalışmalar bir müzik aletini profesyonelce çalabilen kişilerle yapılmış, ancak müzikle sadece dinleyici olarak ilgilenen bireyler değerlendirilmemiştir.  Öte yandan erken çocukluk döneminde bir müzik aleti çalma yetisine sahip olan çocukların belki de beyinlerinin belli bölgeleri daha fazla gelişmiş olduğundan böyle bir yeteneğe sahip olmaktadırlar.  Bu nedenlerle çocukluk döneminde müzik dinleyenlerin ya da müzik aleti çalabilenlerin beyin yapılarında daha fazla bir gelişme olduğu şeklindeki bir sav günümüzde çok geçerli olarak kabul görmemektedir.

Prof. Dr. Behcet Coşar