Dünya Bildiklerimizle Sınırlıdır – Platon

6. yüzyılda Ege Denizi’nin doğu kıyısındaki Miletos’ta yaşayan gizemli karakter Thales’ten başlayarak, neredeyse tüm öncül filozofların ana ilgi alanı “kozmoloji (evrenbilim)” olmuştur.

Ancak kozmoloji teriminin çıkış kaynağı olan Yunanca kökenli kelime “kosmos”un aynı zamanda ahlaki bir anlam da taşıması (iyi düzen), bize bu filozofların ve hatta Platon da dahil olmak üzere tüm çağdaşlarının asıl çıkış noktalarının sadece bilimsel merak olmadığını düşündürüyor

Platon’cu öğreti; ruhun doğumumuzdan önce bile nesnelerle sonsuz bir alanda iletişim içinde olduğunu ve matematikten diyalektiğe (felsefeye) varana kadar tüm bilgileri dünyevi hayatta yeniden kazandığını savunmaktadır

Platon’a göre fiziksel dünya, yani doğa “görüngüler dünyası”dır yani oluşum halindedir.  Değişimin alanıdır.  Bu “değişim halindeki” dünya, Antik Yunan felsefesinin önemli paradigmalarındandır.  O dönemin bu temel sorusu şöyle biçimlenmiştir: “Dünya ya da doğa sürekli bir değişim halindeyse, değişimin bilgisi dışında, bu doğaya, doğanın sağlam, kalıcı, bizim için yeterli bilgisine “nasıl ulaşabiliriz?”.  Yani bu soruda değişimi sağlayan, değişimin de ona göre olduğu temel “ilkler”, ilkeler hatta ana madde (arkhe) arayışına girilmiştir.

Öncül evrenbilimcilere göre dünyada her şey basit bir maddeden biçimlenmektedir.  Hatta tamamen o maddeden ibarettir.  Platon ise bu görüşlere karşı fizik prensiplere bağlı olmayan, mantığa, metafiziğe ve ahlakbilime dayalı kendi çözümünü ileri sürmektedir.

Platon’a dek ilk doğa filozoflarının kimi, temel ilk “madde” için su, ateş, asperion (yani belirsiz olan) şeklinde çeşitli öneriler getirmişlerdir.  Burada “madde” kelimesinin kullanılmasının nedeni doğada her şeyin madde halinde olması ve bu nedenle madde özünde olan bir şeyin özü de madde olmalıdır anlayışından gelmektedir.

Yani Platon’a dek fiziksel dünyanın oluşum halinde olduğu, değişim içinde olduğu neredeyse tartışmasız olarak kabul edilmiş bir paradigmaydı.  Platon da kendinden önce sürüp giden bu tartışmanın mirası üzerine doğa görüşünü, dolayısıyla doğanın bilgisini edinme sürecini, yani epistemolojisini (bilgi kuramını) kurmuştur.  Platon içinde bulunduğumuz soluk alıp verdiğimiz fiziksel dünya, doğanın “görüngüler dünyası” olduğunu söylemektedir.  Bu dünyanın gerçek bilgisine “görüngüler dünyası”na bakarak varamayız.  Asıl bilgiye, görüngüler dünyasının pay aldığı “ideler dünyası”nın farkına vararak, bilerek varabiliriz.  Platon’la birlikte artık görüngülerin ötesinde bir gerçeklik arayışı felsefe tarihinde başlamış olur.  Gerçek olanın, gerçeğin, söylenende ya da olan bitende değil, onun ötesinde, derininde belli bir gerçeğe referans yaptığı gibi.  Tıpkı Freud’un görüşlerindeki başka bir durum ya da belirtiye gönderme yapılması gibi.

Thimaios diyaloğunda Platon doğa görüşünü uzun uzadıya ele almaktadır. Doğada görüp dokunabildiğimiz her şeyin değişken olduğunu söyler.  Sonsuza dek kalan yok olup gitmeyen “ana maddeler” yoktur.  Duyular dünyasına ait olan her şey zamanın yok edeceği maddelerden oluşmuştur ama aynı zamanda her şey mutlak değişmez bir biçimden oluşur.  Duyular dünyasının ardında bir başka gerçeklik olması gerektiğine inanmaktadır.  Bu gerçekliğe “idealar dünyası” adını vermiştir.

 Bilgisine akılla, us gücü ile varılan bu ideler dünyası, oluşum halindeki görüngüler dünyasının gerçekliğidir.  Her şey “idealer dünyası”na göre olup bitmektedir.  Dolayısıyla “görüngüler dünyası”ndaki oluşum, değişim de…  İdeler dünyasındaki ideleri tek tek bildiğimizden dolayı, görüngüleri bilebilir tanıyabiliriz.  Tümel olandan tikel olana bir bilme süreci devreye girer burada. “At” idesini bilmezsek, “şu çayırda otlayan arap atı”nı tanıyamayız, bilemeyiz örneğin.  Platon burada o ünlü sözünü söyler: “Dünya bildiklerimizle sınırlıdır”.  İdeler ise, insan zihninde doğuştan vardır.  Bu gerçek bilgiye ise ancak anımsama yoluyla ulaşabiliriz.  Tabii ki bu anımsamada felsefenin rolü kaçınılmazdır.  Yazdığı diyaloglarında hocası Sokrates’i konuşturması da tesadüf değildir bu yüzden.  Sokrates’in annesi ebeymiş.  Eski Yunanca’da doğurtma anlamına gelen “maetuike” yöntemini kullanır dialoglarında.  Örneğin Gorgias diyaloğunda bir köleye bu yöntemle bir geometri problemini çözdürtür.  Hiç geometri bilmeyen bir kölenin bile üçgenin iç açılarını hesaplayabilmesi idelerin doğuştanlığı fikrinin bir ispatıdır.  Platon için, görüngelere bakarak değil, anımsama yoluyla, idelerin bilgisine erişerek doğayı, fiziksel dünyayı bilebilir.  Gerçek bilgi budur.

Öte yandan Platon, “tüm nesneler ona yüklediğimiz anlamlarla varlaşır…” demektedir.  Nesnelere bizim tarafımızdan yüklenen anlamlar ortadan kalktığı zaman ortada yalnızca ne olduğu bilinmeyen bir varlık kalır.  Varlığı, varlığından da soyutlarsak ortada “yokluk” kalır.  Bu nedenledir ki, idealizme ve metafiziğe göre gerçek varlık; varolan değil, varolmayandır.  Bu ise tektir.  O da yani asıl varlık da Tanrı’dır.  Özdeksizdir çünkü var değil yoktur.

Prof. Dr. Behcet Coşar